Yazar Dilek İşcen Akışık ile Söyleşiler…
- Dilek Hanım öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?
İzmirliyim. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce Bölümünü bitirdim. Otuz yıl eğitimci olarak çalıştım. 2016 yılında emekliliği seçtim, ilk gençlik yıllarımda başlayan yazı yolculuğum yaşamımda ön plana geçti.
- Peki teşekkür ediyorum, yazmış olduğunuz kitapların içeriğinden söz eder misiniz?
Yaşanan ve hatırlananların şimdiye yansımaları, atlanması zor eşikler, samimi itiraflar, zaafların bedelleri, ertelenen yüzleşmeler, ilahi zamanlamalar, gerçeklerin koluna girmiş aşklar, dönüm noktaları, cesur adımlar, bazen bilinçli, bazen de bilinçsizce gerçeklerin ağırlığıyla insanın kendine doğru yürüyüşü, gözlemler, gizemli suskunlukların arkasında saklananlar, hissedilenler bütünü oluşturuyor, ayna olabilmek her birinin işlevi. Yolculuğumuz boyunca aradığımız kişinin belli olduğunu vurguluyorum satırlarımda. Kendimizle buluşarak bütünlenmeyi içtenlikle arzuladığımızda, hakikate yaklaşabiliriz. Bilgi çok önemli ama esas olan bilginin bilince yansıması, onun algılanış biçimi. Yola çıkmaya karar veren kahramanlarım ara ara durup arkalarına baksalar dahi geri dönmek yalnızca hayaldir artık onlar için. Hakikat ile hayal arasındaki bağlantı edebiyatı yakından ilgilendirir.
- Yazı yolculuğunuzu anlatır mısınız?
İlkokulda şiiri hissederek okuduğumu hatırlıyorum. Bu duygum edebiyat sevgimin habercisidir. Ortaokul ve lise yıllarında günlük tutarak başlayan yolculuğum yirmili yaşların başında beni şiir yazmaya götürdü. 1996 yılında Salâh Birsel’in yönettiği Salı Toplantılarına katılmam önemli çünkü düşsel ülkem Dilekistan’ı o dönemde kurdum. Zaman içinde çeşitli seçkiler ve edebiyat dergilerinde yayımlanan öykü ve denemelerle yol aldım. 2011 yılında koçluk eğitimini tamamladığımda, yazarak aslında kendimi keşfettiğimi daha iyi anladım. 2016’dan itibaren hayallerimi daha fazla ertelemeden yılların birikimini tekrardan ele almaya karar verdim. Şiirlerimden oluşan ilk kitabım, Önder Akışık’ın çizimleriyle Dilekistan ve ilk öykü kitabım Dilekistan Öyküleri 2018 yılında yayımlandı. 2019’da Değerine Değer Kat adlı deneme kitabım, 2021 yılında ikinci öykü kitabım Zamansız Saat, 2024’te ilk romanım Kışkırtıcı Eşikler yayımlandı. Yolculuğumda üç ustayla yolum kesişti. İlki Kasım 1996’dan 10 Mart 1999’da son yolculuğuna çıkıncaya dek Salâh Birsel’di. Tiyatro sanatçısı Jale Birsel’le eşi Salâh Birsel’in son doğum gününde tanıştım. 17 Kasım 2019’da onu sonsuza uğurlayıncaya kadar yirmi bir yıl gerçek dostlarımdan biriydi. 1 Mart 2020’de Mario Levi’yle yolum kesişti, 31 Ocak 2024’te aramızdan ayrılıncaya dek hocamdı. Bu üç ustanın hayatıma girme nedenleri vardı. Ben de sunulan lütufları kucaklamaya hazırdım. Üçünün tarzları çok farklıydı ancak en önemli ortak noktaları ölünceye kadar hepsinin toplum hizmeti vermesiydi. Sağ olsunlar. Mekânları cennet olsun.
- Kışkırtıcı Eşikler fikri nasıl oluştu ve nasıl gelişti?
Kışkırtıcı Eşikler yirmi beş yıl önce can dostuma yazmaya başladığım mektuplardan doğdu. Yaklaşık on beş yıl çekim yasasına inanarak şimdiki zamanla yaşamak istediklerimi olmuş gibi dile getirdim bu mektuplarda. Böylece yol haritam ortaya çıktı. Bunlar, günlük tarzında değildi. Her mektuba tarih attığımdan, neyi neden yazdığımı biliyordum ancak benden başka hiç kimse dile getirdiklerimi yorumlayamazdı. Bir yerde yazdıklarımı da şifrelemiş oldum. Yıllar sonra tüm yazdıklarımı kapsayan defterleri tekrar okuduğumda çok duygulandım, onları bir novellaya dönüştürmeye karar verdim. Mario Levi’nin MİM Sanat Merkezi Yazı Yaratım Atölyesi’nde düşlerle gerçekleri yoğurarak yazdıklarımı farklı bir biçimde ele aldım. Zaman içinde mektupların sayısı arttıkça Mario Hoca farklı bir katman daha eklememi önerdi. Böylece mektuplar önce novellaya, sonra çift katmanlı bir romana dönüştü. Can dostuna yazdığı mektupları on yıl sonra okuduğunda, farklı dönemlerden iki kadının birbirini kucaklamasının mümkün olup olamayacağını, bilinç açıldığında zamanın kendine özgü sağduyusuyla daha esnek bakış açıları üretilse de bedel ödemeden dönüşümün yaşamın hata kabul etmeyen matematiğine ters düşebileceğini, havadan gelen yanıltıcı rahatlıkların zaman içinde insanı yüksek duvarlı tutukevlerinde bitimsiz mahkûmiyetlere götürebileceğini kaleme aldım. Tüm mevsimlerin kara kış olduğu tam on yedi ayda pek çok kimlikle evrilme sürecinde bir kadının iç dünyasındaki tutarsızlıklar, isyanlar, üzüntüler, öfke nöbetleri, sorgular, gelgitler hızlandırılmış bir filmi andırırken görüntülerin nasıl netleşebileceğini ortaya koyup okurun kendine dönmesini diledim. Yüzleşmelerle yaşamda yol alınabileceğini düşünüyorum. Yazı yolculuğunu delilik diyarına benzeten sevgili Mario Levi’ye romanıma sunduğu katkılar için teşekkür ederim.
- Peki yeni bir kitap projeniz var mı?
Yeni bir roman yazmaya başladım. Müzmin bekâr, dışsal yönden başarılı, yakışıklı bir adamın ellili yaşlarda yaşamıyla ilgili sorgularını dile getiriyorum. Hazır olunmadığı için yaşanamayan ilişkiler zihinde takılı kalabilir, ikircikli düşüncelerin oluşturduğu çelişkiler üzerinde duruyorum. Ayrıca ailede birinci derecede yakınların birbirleriyle ilgili duygularının, fikirlerinin genellikle dışarıdan görünenden çok farklı olabileceğini göstermeye çalışıyorum.
- Açıklamalarınız için teşekkür ederim. Son olarak sizi okuyan, takip eden okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Çalışma hayatı devam eden veya kendisiyle baş başa kalan, arayış içindeki kişilerin severek uğraşabilecekleri bir alan bulmalarını öneriyorum. Örneğin emeklilik dönemi emeklemek gibi algılanmamalı bilakis yapamadıklarımızı gerçekleştirmek için çok uygun bir zaman. Boşluğa düşmek yerine kendimize emek vererek hayatı daha anlamlı ve dolu bir şekilde yaşayabiliriz. Gençlik döneminde de bu özel alanı bulmak için kafa yorup zemin hazırlayarak geleceğe güzel bir yatırım yapılabileceğini düşünüyorum. Otuzlu yaşlarımın ortalarında bugünümü hazırlamaya başladım. Şimdiyi sizlerle paylaşabilmem yıllar öncesine dayanıyor. İnsan, kendini yansıtacak donanımların varlığını hissettiğinde huzuru artar. Yalnız kalmamak için kalabalıklarda yalnızlığımızı hissetmek yerine kendimizden beslenebileceğimiz bir uğraş, sığınağımız olur. Dertlerimize, karamsar duygulara, düşüncelere yoğunlaşmaktan bizi alıkoyar, yaşam kalitemizi olumlu yönde etkiler. Yeni öğrenmelere açılmamıza da olanak sunar. Ayrıca uğraşımız esas işimiz hâline gelebilir. Yaşam, sürprizleri sever.